İnternette gezinirken karşıma çıkan öneriler ve reklamlar, çoğu zaman düşündüklerimle şaşırtıcı şekilde örtüşüyor.
Bu nasıl oluyor?
Yaptıklarım, izlediklerim, beğenilerim, yorumlarım…
Geçmişte bıraktığım her iz, gelecekteki adımlarımın tahmin edilmesine olanak tanıyor.
Attığım her adımla, kendim için bir olasılıklar evreni yaratıyorum.
İyi bir hafıza ve keskin bir muhakeme, bir sonraki adımı sezebiliyor.
Peki bu evrenin sınırı nerede?
Güneş sistemini, dünyayı, herkesi ve her şeyi kapsayan o en geniş evrende, olasılıklar gerçekten sonsuz mu?
Matematiksel olarak algılayamayacağımız kadar büyük bir şey bu.
İnsanlık buna “sonsuzluk” demiş.
Belki de biz, henüz çok azını bildiğimiz bir olasılıklar evreninde, her şeyin öngörülebilir olduğu bir “Babil Kütüphanesi”nde yaşıyoruz.
(Bakmak istersen: libraryofbabel.info)
Bilmek, çok şey bilmek…
Bu gerçekten daha isabetli çıkarımlar yapmamızı sağlar mı?
Başka neye ihtiyacımız var?
Sanki hepimiz, elimizdeki malzemelerle bir çorba kaynatıyoruz.
Ve “en mümkün” lezzeti yakalamaya çalışıyoruz.
Ama ya o tarif önceden belliyse?
Seçimlerimizin öngörülebilir olması, özgür iradenin bir yanılsama olduğu anlamına mı gelir?
Hiç olmaması mümkün bir şeyi oldurup seçebilir miyiz?
Ya nadir olanı tercih edersek?
Sistemi şaşırtmak mümkün mü?
Hiç gidilmemiş bir yoldan gitmek?
Yapılmamışı yapmak?
Belki de sanat, tam olarak bunu yapıyor.
O olasılıklar evreninden biricik olanı çekip çıkarıyor.
Olanı özgün ve özgür kılıyor.
Bu evrende özgürlük, belki de anlamla başlar.
Ve belki de sanat, bu anlamın ilk kıvılcımıdır.
Sevgiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder